Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz.

Bizi zem eyleyene rahmet eyle.

MUHABBETTEN MUHAMMED OLDU HÂSIL, MUHAMMEDSİZ MUHABBETTEN NE HASIL?

İSLAMIN LİDERİ YİNE TÜRKİYE OLACAK. BUGÜNKÜ MÜSLÜMANA BAKARSAN OLMAZ GÖRÜNÜR AMMA OLACAK BENİM SULTANIM.
                                                                                                                                                             MUSA BAŞTÜRK (DEDE PAŞA HZ.)             

 ‘’Yakın tarihte İslami bir hâkimiyet olacak, tüm yeryüzü İslam’a dönecek ve İslam’ın başkenti Türkiye olacak, bu topraklar olacak, reisi burası olacak.’’ Abdurrahim Reyhan Hz.


TASAVVUF
Yunus Emre derki,
Gel ey gardaş Hakk’ı bulayım dersen
Bir kâmil Mürşide varmazsan olmaz
Resul’ün cemalin göreyim dersen
Bir kâmil Mürşide varmazsan olmaz
Altın Hesaplama

NEVRASTENİ-NEVROZ (küçük bir araştırma)

Nevrasteni (Sinir zafiyeti): Sinir sistemi fonksiyonunda aşırı çalışma sonucu baş gösteren           zayıflık ya da bitkinlik durumu.

Belirtileri: Çabuk yorulma, bedensel ve ruhsal güçsüzlük duygusu, baş ağrısı, kol ve     bacaklarda ağrılar, ter boşanması, uyku bozuklukları nevrasteninin belirtilerindendir. Unutkanlık, dalgınlık vardır. Neşesiz ve mutsuz bir görünümleri ve karamsar bir hâlleri görülür.

Huzursuzluk, çabuk yorulma, dikkat dağınıklığı, sinirlilik gibi durumlarla kendini belli eder. Çok ateşli hastalıkların nekahat devrelerinden sonra da ortaya çıkabilir.

Prof.Dr. Sandıkçı, yorgunluğun en sık nedenleri olarak aşırı egzersiz, uyku bozukluğu, beslenme yetersizliği, kondüsyon eksikliği, üst solunum yolu vb. sebepler belirtmiştir.

 Nevrasteni (Sinir zafiyeti), Üç güncel nevrozdan birisi için kullanmıştır. İncelenme alanı olarak artık yerini "depressif nevroza, bunaltı nevrozu"na   bırakmış hastalık. Belirtileri aşırı içe kapanıklık ve anti-sosyallik olan şizofreni tipidir. Nevrastenik şizofren insanların odalarına kapandıkları bilinmektedir.

Nevrasteni (Sinir zafiyeti)

Zihin ve vücudun aşırı derecede yorgun düşmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Üzüntü, sıkıntı, endişe, yeteri kadar dinlenmeye vakit ayırmadan uzun süre çalışmak, bazı mikrobik hastalıklar ve sinirleri uyarıcı ilaçları uzun süre kullanmak nevrasteni için gerekli olan zemini hazırlar. Kişi gerçekte hasta olmadığı halde bazı organlarının hastalığından yakınır. Çabuk yorulur, çabuk sinirlenir, huzursuzdur, baş ağrıları vardır. Bazen de gözlerinin iyi görmediğini söyler. Dikkatini toplayamaz, uykuları da normal değildir. Cinsel ilişkide başarılı olamadığını, hazımsızlık çektiğini, vücudunun her yerinin ağrıdığını söyler.

Tedavi amacıyla, ılık duş almak, istirahat etmek, vakit buldukça açık havada dolaşmak, günlük sıkıntılardan uzaklaşmaya çalışmak, hazmı güç şeyler yememek, kahve ve sigarayı terk etmek gerekir. Beden hareketleri veya bahçe işleri ile uğraşması yararlıdır. Kapalı yerlerden uzak olması ve açık havada dolaşması gerekir.

Tedavide en önemli husus, kişiyi yoran ve zihnini meşgul eden hususlardan onu uzaklaştırmaktır. Bunun için deniz kıyısında veya bir dağ köyünde bir müddet tâtile gitmesi tavsiye edilir. Telkinin de faydası vardır. Mâneviyâtı kuvvetli olan şahıslarda bu gibi rahatsızlıklar pek görülmemektedir. Namaz kılmanın ve Kur’ân-ı Kerîm okumanın karamsarlığı giderici, sıkıntıyı önleyici tesirleri vardır.

Nevrasteni


Nevrozların en yaygın tipi olan nevrasteni ilk kez 1869 yılında American Psikiyatrist C. Brid tarafından tanımlanmıştır. Yazarın düşüncelerine göre sanayinin süratli gelişmesi ile ilgili olarak oluşan stress bu hastalığın meydana çıkmasında önemli rol oynayan etkenlerdendir. Hastalığın klinik görünümünü oluşturan temel semptom yapısı astenidir. Hasta en basit bir işi gördüğü zaman bile çok çabuk yorulur, ruh hali değişir, en basit sebebe bağlı affektif tepkiler ortaya koyar. Çeşitli tiplerde ortaya çıkan uyku bozuklukları; geç uyuma, yüzeysel uyku, kabus görmeler, uykudan uyanırken kendini mutsuz hissetme v.s. gibi belirtiler tesbit edilir.

Hastalığın kliniğinde dikkati çeken üç aşamayı görmek mümkündür.

a- Hipersteniya
b- Huzursuz edici zayıflık
c- Hiposteniya

Nevrasteninin seyrinde peşpeşe zayıflık tesbit edilen bu aşamalara bazı araştırmacılar hastalığın sub-grupları gibi yaklaşır.

Hipersteni aşamasında rastlanan başlıca belirtiler; uyarana karşı hassasiyetin artması, sabırsızlık, sebatsızlık, çabuk sinirlenme ve dikkatin bozulmasıdır. Bazı durumlarda "astenik mentizm", yani düşüncelerin karmaşıklığı tesbit edilebilir. Bir müddet geçtikten sonra hastalığın kliniği tedricen değişir, huzursuz edici zayıflık belirtileri; genel zayıflık, ruh halinin sık sık düşmesi, uykuculuk gibi belirtiler ortaya çıkar.

Hastalığın sonraki aşaması hiposteni; ruhsal ve fiziksel yorgunluğun baskın olması ile ortaya çıkar. Yukarıda belirtilen aşamaların süresi hastalığın ağırlık derecesinden, organizmanın bireysel direncinden, en önemlisi ise hastalığın oluşmasında temel bir yer tutan zararlı etkenlerin (ruhsal travmalar, gerilimli çalışma ortamı, toksik nedenler v.s.) devam etmesine bağlıdır. Bazı durumlarda hastalık aylarca devam edebilir. Bazen ise yıllarca sürebilir. Bu durumlarda kişiliğin nevrotik gelişimi ihtimalini düşünmek gerekir. O. V. Kerbikov (1958) nevrotik oluşumun başlıca nedenini uzun süre devam eden ruhsal travma ile izah etmektedir ve şahsın bu etkinin mengenesinden sıkışıp kaldığını belirtmektedir. Bu dönemde nevrotik belirtilerle birlikte hastanın kişiliğinde ortaya çıkan bazı değişiklikler (gereğinden fazla heyecan reaksiyonları, genel yorgunluk, küçük sebeplere bile sinirlenmek, affektif tepkiler ortaya koymak v.s.) ön plana çıkar ve sanki şahsın devamlı bir karakteri durumuna dönüşür. Hastalar kendi eylemlerine karşı iç görüş kazansalar da onları huzursuz eden belirtilerden sıyrılmamaktadırlar.

Nevrasteni döneminde, bir kaide olarak, vejetatif sinir sisteminin normal aktiviteleri değişir ve bunun sonucunda iç organların disfonksiyonu ortaya çıkar. Beynin kortikal ve subkortikal bölgelerinin nörodinamiğinin bozulması sonucunda oluşan bu gibi haller hiç bir organik temeli olmayan fonksiyonel bir patoloji gibi değerlendirilir.

Vejetatif sinir sisteminin bozulması neticesinde ortaya çıkan evrensel belirtilerden biri de başağrısı ve başdönmesidir. Spesifik künt, sıkıştırıcı ağrılar şeklinde olan başağrılarına hastalığın tüm dönemlerinde rastlanır. Diğer vejetatif belirtilerden nefes darlığı, kalp çarpıntısı, kalp bölgesinde künt (bazen aksine saplanıcı) ağrılar, periferin uyuşması mevcut olabilir. Bazı hastalarda gastrointestinal sisteme ait bozukluklar, meselâ, mide ve bağırsaklarda rahatsız edici hislerin duyulması, iştahın bozulması, kabızlık (veya sık sık defekasyon ihtiyacı), mide hıçkırığı, geğirme v.s. belirtiler gözlenir. Gösterilen belirtiler devamlılık arzetmez, hastanın sinirlenmesi, emosyonel gerilimin şiddetlenmesi ile ilgili olarak ortaya çıkar. Tesbit edilen subjektif şikayetlerle birlikte bazen bazı objektif belirtilerde tesbit edilir. Meselâ, taşikardi, bradikardi, kan basıncının değişmesi, terleme, akrosiyanoz, v.s. Gösterilen belirtilerin hepsi aynı döneme denk düşmez, onlar ara sıra birbiri ile yer değiştirerek ortaya çıkar.

İç organların "anormal" faaliyetini hisseden hastalar çoğu durumlarda dahiliyecilere başvururlar. Nevrozların bilimsel temellerle öğrenilmesinden, önceki dönemlerde (1950. yılların öncesi) iç organlarında şikayet eden hastaları "kalp nevrozu", "Mide nevrozu", "Karaciğer nevrozu" v.s. diye isimlendirirlerdi.

Nevrasteniden sıkıntı çeken hastaların başlıca özelliklerinden biri de onların son derece, kendi hastalıklarını "abartmalarıdır." Öyle ki, nevrasteni kendini ağır hasta gibi ortaya koyar, muhtelif hekimlere müracaat eder, bütün muayenelerden geçmeye gayret ederler. Gerekli psikiyatrik yardımı alamayan bu tip hastalar çabuk bir ruhî çökkünlüğe maruz kalıyorlar, pessimizme kapılıyorlar, böylelikle de hastalığın iyileşmesine değil, derinleşmesine uygunşartlar oluşturuyorlar.

Nevrastenide sık karşılaşılan belirtilerden biri de seksüel bozukluklardır. Bu gibi belirtiler son yıllarda özellikle gençler arasında yaygınlaşmaktadır.

Korku nevrozu

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Belirtileri

Sık nöbetler ya da uzunca zaman süren korkulu durumlar şeklinde kendisini açığa vuran korku, yalnızlık, terk edilmişlik ya da bunun yol açtığı çaresizlikten kaynaklanır. Aşırı bekleme korkusu, boşlukta yüzen korku, karanlıktan, yılanlardan, kurbağalardan, farelerden aşırı korku şeklinde açığa vurabileceği gibi, kalp atışlarında hızlanma, solunum güçlüğü, baş dönmesi, titreme, geceleri korkuyla uykudan uyanma, sık sık idrara çıkma, genel bitkinlik gibi bedensel korku şeklinde görülür.

Psikanalizde korku nevrozu

Freud tarafından nevrasteniden ayrılarak güncel nevrozlar arasına katılmıştır. Freud'a göre korku nevrozunun nedeni, normal olarak cinsel bir birleşmenin yarıda kesilmesi, dulluk yaşamı, adetten kesilme ve cinsel özdoyuru, el çekme gibi cinsel alandaki aksamalar şeklinde kendini açığa vuran güncel çatışmalarda aramak gerekir. Aşırı çalışma sonucu ortaya çıkan bitkinlik durumları da korku nevrozuna yol açabilmektedir.

Saplantı nevrozu

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Saplantı nevrozu, (Fransızca nêvrose obsessionelle, İngilizce obsessional neurosis, obsessivecompulsive (pyscho) neurosis) hastanın kendisini sürekli olarak duygulara kaptırmaktan, belli düşünceleri aklına getirmekten, belli davranışları bir tören (ritüel) havasında yinelemekten bir türlü yakasını kurtaramadığı nevroz türüdür.

Kimi zaman çok ağır bir durum gösterebilir. Kişinin mesleksel uğraşını sürdürmesine engel olabilir. Gündelik hayatta yaşadığı birçok şeyden kopmasına, düzensizleşmesine neden olabilir.

BUNALTININ ÖZNEL RUHSAL BELİRTİLERİ
• Korku
• tç sıkıntısı
• Gerginlik
• Tehlike beklentisiyle duyulan korku
• Aşın kaygı ve aşın uyanıklık
• Sabırsızlık ve huzursuzlu (yerinde duramama)
• Çabuk yorulma
• Dikkatin çabuk dağılması
• Bellek bozuklukları
• Uykusuzluk
BELİRTİLERİ
Bunaltı nevrozu çeşitli biçimlerde orta­ya çıkabilir. Belli bir durumda, belirti nesnelerle karşılaşıldığında ya da hiçbir görünür neden olmadan belirebilir. B. tür nevroz belirtilerinin sıklığı, şiddet ve özellikleri kişilik yapısına bağlı ola­rak bireyden bireye değişir.
Bunaltı nevrozunda bedensel (soma­tik) ve ruhsal (psikolojik) kökenli ol­mak üzere iki ayn türden belirtilere rastlanır. Belirti ne kadar özgül, yam sı­nırlan belirgin ve kesin ise o kadar bü­yük bir olasılıkla organik kökenlidir. Buna karşılık dağınık ve betimlenme*: güç belirtilerin ruhsal kaynaklı olduğı. düşünülür.
Bunaltı duygusal düzeyde korku. güvensizlik, huzursuzluk, hafif uyarıla­ra aşın yanıt verme ve saldırganlık git* belirtilerle ortaya çıkar. Düşünsel dü­zeyde hasta mantık yürütme ve dikkati­ni yoğunlaştırmada güçlük çeker. Be­densel bozukluklar arasında ise baş dönmesi gibi sinir sistemini ilgilendiren belirtilere, deriyle ilgili olarak avuç içi, ayak tabanı ve koltukaltı terlemeleriyle solgunluk ya da ani yüz kızarmasına, kalp atışlarının hızlanması gibi kalp-damar sistemi bulgularına, sindirim sis-leminde mide bulantısı, ishal,, kabızlık gibi yakınmalara, kas sisteminde hare­ket düzensizliklerine, ayrıca sık idrara çıkma gibi boşaltım sistemi belirtilerine rastlanır.
Utangaç ve güvensiz kişilik yapısıy­la bağlantılı olarak geceleri kâbus gör­me, idrar kaçırma ve tik biçiminde bo­zukluklar ortaya çıkabilir. Bunaltının kronikleşmiş olduğu kişilerde ise genel­likle uyuma zorluğu, derin uyuyamama ve kâbus görmeden başlayarak ruhsal kaynaklı bedensel (psikosomatik) hasta­lıklara kadar varabilen belirtiler görü­lür.
Bu olgularda bunaltının uyarıcı işa-!ret vermek biçimindeki işlevsel yararı ; artık kalmamıştır. Kişi akılla bağdaşmayan amaçsız işler yapmaya başlar. Ayrıica ölüm ve delirme korkularıyla besle­nen derin bir kaygı içindedir.
BUNALTI KRİZLERİNİN ÖZELLİKLERİ
Bunaltı krizi, gündüz ya da gece gelebi­len, birkaç dakikadan birkaç saate ka­dar, hatta bazen daha fazla sürebilen, aynı gün ve gece içinde yineleyebilen nöbettir. Titreme, terleme ve ağlamayla birlikte hastada şiddetli panik görülür. Bazen bunlara görsel varsamlar (halüsi-nasyon) ve ani ölüm korkusu da eşlik eder. Göğüs kafesinde sıkışma duygu­suyla birlikte “hava açlığı” belirir. Hasta sık soluk almaya başlar. Sonunda kandakalsiyum düzeyi düşer ve parmaklarda, ellerde ve ağız çevresinde duyarlılık be­lirir. Kas gerginliğine bağlı ağrılarla, ka­fa arkası ve alında duyulan inatçı baş ağrılarına sık rastlanır. baş ağrısı akşa­ma doğru artarak bütün başa yayılır. Ki­şinin metabolizma ve sinir sistemiyle il­gili yapısal yatkınlıkları dışında bu bo­zuklukları ortaya çıkaran etkenler ikiye ayrılabilir. Bunlardan dış etkenler aile ve toplum kökenlidir. Kişinin aile çevresinde ve toplum içinde yaşadığı çok olumsuz ve acı veren deneyimler bunal­tının başhca dış etkenlerini oluşturur.
tç etkenler ise ruhsal çatışmalardan kaynaklanır. Doyucuru biçimde çözüle­meyen ya da durdurulamayan ruhsal ça­tışmalar, kişide sevgisiz kalma, öz dene­timini yitirme, ekonomik çökme (iflas) gibi çok çeşitli korkulara neden olur.
AYIRICI TANI
Bunaltı hem bedensel, hem de ruhsal ni­telikli birçok hastalıkla kanştırılabilir. Dolayısıyla ayırıcı tanı bütün bu olası­lıkların araştırılmasını gerektirir. Vücu­dun herhangi sistemini ilgilendiren ra­hatsızlık belirtilerinin nedenleri ayrıntılı incelemeler yapılarak ortaya çıkarılma­lıdır. Yukarıdaki açıklama anımsanacak olursa şiddetli panikle birlikte görülen bunaltı krizi belirtileri önemli ölçüde miyokart enfarktüsünü taklit edebilir.
Ayrıca ruhsal çöküntü (depresyon) sendromu da belirgin bir bunaltıyla or­taya çıkabilir.
TEDAVİ
Bunaltı nevrozunun temeline inen teda­vi ile bunaltı krizi tedavisi arasında ay­rım yapmak gerekir.

BUNALTININ ÖZNEL FİZİKSEL BELİRTİLERİ
İstemsiz kas hareketleri
Terleme
Ağız kuruması
Titreme
Çarpıntı
Göğüste sıkışma
Hava açlığı
Baş dönmesi ve “dağılma”
duygusu
Bedensel yorgunluk
Bulantı
“Boğaz düğümlenmesi”
İştahsızlık
Sindirim sistemi bozuklukları
Sık sık idrara çıkma
Gerginliğe bağlı baş ağrısı
Çeşitli fiziksel hastalık belirtileri
Bunaltı Çözücü İlaçlar: Öneriler ve Önlemler
Bunaltı çözücü ilaçlar miyasteni (kas zayıflığı) hastalığında kesinlikle kul­lanılmamalıdır.
Kronik solunum yetmezliği olanlarda çok dikkatle kullanılmalıdır. Yaşlılarda karaciğer ve böbrek yetmezliği tehlikesi nedeniyle düşük dozlar­da verilmelidir. Yaşlı hastada yüksek dozlar zihin karışıklığının artmasına ve beyin ödemine yol açabilir.
İlacın görece yüksek dozlarda verildiği durumlarda fiziksel ve ruhsal ba­ğımlılığın gelişip gelişmediği sık aralıklarla kontrol edilmelidir. Bunaltı çözücü ilaçlar cinsel dürtülerin zayıflamasına yol açabilir. Bunaltı­nın öncelikle cinsel sorunlardan kaynaklandığı durumlarda kullanılmaları uygun değildir. *
Yatıştırıcılar kan yoluyla anne adayından bebeğe geçtiği için gebelikte kul­lanılmaları sakıncalıdır.
Ruhsal çöküntü olgularında yalnızca bunaltı çözücülerin kullanılması doğru değildir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam4
Toplam Ziyaret224770
Hava Durumu
Takvim
Site Haritası